Yazılarımızda bile özgür olamadığımız bir Türkiye değil bir Dünya da yaşıyoruz maalesef. Neden insanlar özgürlüklere kendilerince bir sınır koyarlar? Kendi gerçeklerinden korktukları için mi yoksa mutluluğa, hayallere tahammülleri olmadığı için mi? Hep merak etmişimdir önyargılarımızla hareket etmek bize ne kazandırır ya da kaybettirir? Dünyaya kendi dar penceremizden bakarken hoşumuza gitmeyen bir yaprak için bile yaygarayı basıyoruz. Oysaki bizden daha geniş ufuklu pencerelere, bakış açılarına engel olduğumuzu bilmiyoruz galiba. Dünya sadece bana kalsa herkese tahammül edebilirim, her şeye merhamet gösterebilirim, kaybetmelere “gık” demem. Ama ölümü biliyoruz, öleceğimizi biliyoruz ya işte o zaman herkesi kendimiz gibi yapmaya çalışıyoruz benim gibi ya da daha iyi bir hayat için daha huzurlu bir yaşam için çabalayan insanların çırpınmalarını gördükçe hasetten kudurarak bir kaşık suda boğmaya kalkıyoruz. Peki, buna hakkımız var mı? Galiba yukarıda bahsettiklerim az da olsa elimizde tuttuğumuz iktidarımızın yine elimizden üstelik gözlerimizin önünde kayıp gitme korkusudur sanırım. Peki, bu kadar hırs neden? Daha dün mezara konan akrabamızı gömmek için kıyasıya bir yarış vardı. Bu yarış toprağı bol olsun ve bu toprağı atanlar arasında bende olayım yarışıysa takdir ediyorum çünkü onunda toprağa ihtiyacı olacak bir gün. Ama bir an önce kavurucu havanın esaretinden kurtulup serin bir yerde dostlarıyla çay yudumlamanın hayaliyle bu yarış yapılıyorsa ya da ölümüzün bu sıcak havada kokuşmamasını istediğimiz içinse yarış? Kararı ben veremedim size bırakıyorum. Bir yanda dünya ya ölmeyecekmiş gibi sıkı sıkı sarılarak en yakınımızdakileri bile heder ederken bir yandan da ölümün iki yüzü. Hayat ne kadar düşündürücü değil mi?! 

KAZANALIM mı?

Çocukluğumuzda ki gibi uzaklara bakıp hayaller kurmayalı ne kadar oldu? Sevdiğiniz insanla uzun yıllar yan yana olsanız da en son ne zaman zifiri bir karanlıkta gecenin kandillerini saydınız, o kandillerle değişik figürler çizip gülüştünüz ve kulaklara hep aşina olduğunuz güzel sözleri fısıldadınız? Böyle güzellikleri unutuyor muyuz? Yoksa göz ardımı ediyoruz? Yoksa hayat, hayallerimizi, ümitlerimizi, güven içerisinde attığımız kahkahalarımızı, ilk sevgilimizi ve sayamayacağım kadar çok güzellikleri, kıymetli hazinelerimizi koyup kalbimizin derinliklerine yolladığımız hatta o derin yerdeki bir çukura gömüp görünmesin diye ya da çalmasınlar diye ya da zamanı geldiğinde çıkarıp bakarım ümidiyle kilitler altına aldığımız kasalarımızı boşalttı da hala farkında değil miyiz? Yani sizde normal bir günde nefes alış verişinizin farkında değilseniz, sevdiklerinizin gözyaşlarını gözlerinden akmasa da göremiyorsanız,  bütün sosyal yaşamınız internetteki sosyal paylaşım siteleri ise, iş yerinizde yemek yemeyi unutacak haldeyseniz size kötü bir haberim var. Hayat tarafından SOYULMUŞSUNUZ! Ortada ne geriye bakıp gerçekleştirmek istediğiniz hayalleriniz, ne de tekrar tekrar hatırlamak istediğiniz mutlu ve mesut dakikalarınız ve nice hazineleriniz yok. Maalesef!. Peki bu duruma düştüğümüz için ağlamalı mıyız? Karamsarlığın pençesine düşüp bu düzenin bir parçasıyken iskeletine mi dahil olmak istiyorsunuz? Cevabınız kocaman bir “HAYIR!” ise. Haydi! Var mısınız durdurup zamanı, hayatı. Hiç değilse bu güzel yaz aylarında bir hafta sonumuzu hayaller kurmaya, kulaklara güzel sözler fısıldamaya, en önemlisi ne olursa olsun gülmeye ve güldürmeye çalışarak geçirmeye. Tüm sevdiğimiz insanlar mutluluğu hak ediyor diye düşünüyorsak eğer ve bizim mutsuzluğumuz onlarında mutsuzluğu oluyorsa. Onlara bir hafta sonunu çok görmemek gerek. Böylece biz ve bizimle beraber herkim hayatı paylaşıyorsa mutlu olsun. Çünkü mutlu olmak herkesin hakkı. Gelin HAYATA İNAT HAYALLERİMİZİ YAŞAYALIM ve gülücüklerimizi kısa süreli de olsa geri alalım ve bir daha kaybetmeyelim.


AĞLAYIN ULAN !!!

Kazanmalara, kaybetmelere, sevmelere, nefret etmelere, doğumlara, ölümlere ve daha pek çok şeyle karşılaştıysa insan, AĞLAMALI.” Ağlamam ben ulan!” diyorsanız kusura bakmayın göz pınarlarınızda bir tıkanıklık olabilir sizi bu durumdan kurtaracağını düşündüğünüz en yakın insana başvurunuz. Bu insan sizin göz doktorunuz ya da annenizin şefkatli kolları ya da sevgilinizin sıcak bakışları ya da bir cami imamının bamtelinden yükselen sedası ve aklıma gelmeyen ama sizin çok iyi bilebileceğinizi düşündüğüm benim için herhangi biri ama sizin için özel biri olabilir. İnsan neye ağlar veya ağlamalı? Sorusuna da bir cevap bulmanız gereklimi bilmiyorum. Bildiğim tek şey herkesin ağlamasının gerektiği.” Ben korkmam!”,” ben üzülmem!”,” kendimden başka kimseye değer vermem!” ve benzeri sözlerle insanların gözünde erkeklik taslayan ve ıssız bir yere çekildiğinde ise hüngür hüngür ağlayanlardansanız sizin için üzülüyorum. Ağlamak zayıflığınızın, korkaklığınızın değil, merhametinizin, sizin de insan olarak bir kalp taşıdığınızın alametidir. İşte bu yüzden her şeyi bir kenara bırakarak “AĞLAYIN ULAN!”… Biri görür mü? Acaba hayıflanır mıyım? Diye düşünmeden içinizden geldiği gibi ve bu düzene inat, dayatmalara karşı “AĞLAYIN ULAN!”…  Ağlayın ki âlem gerçek manada adam(lar) görsün.,





OKUMADAN ----- ANLAYIN

Düşünmeden kalem oynattığınız oluyor mu? Benim şu an ki durumum tamamen böyle düşünmeden bir şey anlatmaya çalışmadan bir duruma atıfta bulunmadan sadece yazıyorum karışıklık cümlelerin sırası ve noktalama işaretlerini bile umursamıyorum. Ve bunun için özür dilemiyorum. İsterseniz okumazsınız ama merak denen şey belki buna izin vermeyecektir bazılarınız için bunu da kafama takmıyor ve sadece kalemimi oynatıyorum sonunu düşünmeden ve özür dilemeden. Kalbimde bir acı var aşk acısı mı yoksa ayrılık acısı mı yoksa kaybettiklerimin acısı mı alışmakta zorluk çektiğim hayatın acısı mı yoksa daha elime değmeyen sevgili elinin acısı mı? Kafam karışık. Saçma sapan şeyler düşünmeden edemez oldum ayrıntılara dalmadan bir suyu bardaktan içemez otobüse binip iş yerine gidemez haldeyim. Korkuyorum aynı zamanda hayattan mı yoksa annem-babamdan mı yoksa yalnızlıktan mı bilmiyorum ama içimde bir korku var bunu biliyorum. Bu belirsizliklerden de korkmuyor değilim aslında. Hani derler ya en kötü karar kararsızlıktan iyidir diye işte bende tam öyle bir durumdayım karışık bir durumda. Beni anlamınızı istemem ama anlaşılmak isterim. Ne kötü bir durum değil mi? Hep karşıdan istiyor gibi gözüksem de beni tanıyan arkadaşlarım benim de insanları anlamak için ne kadar çaba harcadığımı bilirler bu yazıyı sonuna kadar okuma cesaretini gösteren arkadaşlarım benim hakkımda değişik düşüncelere kapılmasınlar lütfen. Ben aklıma gelenleri sizinle paylaşmaya devam edeyim en iyisi. Şu aralar hiç tatmadığım duyguların peşinden gitmek istiyorum. Hiç yapmadığım yapmaya cesaret edemediğim şeyler yapmak istiyorum ya da gitmediğim bir yere hiç tutmadım bir sevgili eli tutmayı istiyorum. Duygusal bir boşluktayım galiba J ama yazarak rahatladığımı söyleyenler olmuştur ve tamda şu anda onların tavsiyesini yerine getiriyor ve biraz da şuursuz bir şekilde yerine getiriyorum. Bunu okumanızı  ya da yazdıklarımı anlamanızı istemesem de anlaşılmayı istiyorum ve bunun gibi saçma bir karışıklık için özür dilemiyorum.  Bu son saçma yazım olur inşallah…


MÜMKÜN MÜ?

Suyu, ateşi, göğü, yeri gör
Her şeyi sevme! Mümkün mü?

Sevgiliyi, çocuğunu, anneni duy
Her şeye gülme! Mümkün mü?

Acıyı, tatlıyı, kanı tat
Her şeyi iste! Mümkün mü?

Çiçeği, dokunulmamış saçı kokla
Her şeyi terk et! Mümkün mü?

Gönüllere, gözyaşına dokun
Her şeye ağlama! Mümkün mü?

Sevgiyi, saygıyı, aşkı hisset
Her şeye merhamet etme! Mümkün mü?

Öğren, öğret, sev, sevil ama
Her şeyi mümkünlü kıl da yaşa
Çünkü hayat çok kısa.


Küçük BEN

Fotoğrafım
BIR BEN VARKI BENIM ICIMDE BENDEN ÖTE BENDEN ZIYADE...

Bana KATLANANLAR